İlçemiz
İlçemiz Genel Bilgiler:
Türk boylarının Anadolu topraklarına ilk akınları 1015–1016 yıllarına rastlar. Fırat bölgesine yürümeleri, Malatya, Harput gibi önem arz eden kentleri zapt etmeleri de 1058 yılıdır. Bu tarihlerde Türk toplulukları bölgeye yerleştirilmiştir.
Bölge daha sonra Anadolu Selçuklu Devleti, İlhanlı Devleti ve Akkoyunlular’ın egemenliği altında yönetilmiştir.
Timur istilasından sonra, Çelebi Mehmet döneminde (1413–1421) Osmanlı topraklarına katılan kent “Eğin” adını aldı ve bu tarihte başlayan Osmanlılar döneminde Eğin adı kentte görülen ticari hayatın canlılığı nedeniyle ün kazandı. Yavuz Sultan Selim, sosyal ve kültürel önlemlere başvurarak, Kafkasya’dan tehcir (göç ettirme) ettiği aileleri Eğin’e yerleştirmiş ve bunlara geçimlerini sağlamak amacıyla İstanbul’da et satışını yönetmeleri için bir ferman vermiştir. Bu ferman metninde, “Eğin ve 19 pare köyüne…” deyimi bulunmaktadır. Daha sonra, IV. Murat döneminde, et kethüdalığının göçü önlemediği görülünce, ayrıca odun ve kömür kethüdalığı da verilmiştir.
İmparatorluk devrinde Eğin, Sivas eyaletinin Arapkir sancak beyliğine bağlı kadılıklardan biri olarak yönetilmişti. Askerî bakımdan Sivas beylerbeyinin hükmünde ise de, vergi bakımından Malatya muhassıllığına bağlı bulunuyordu. Bu özel durum Eğin’in kendiliğinden Osmanlı yönetimini seçmesinin bir karşılığı olarak meydana gelmiş ve halkın büyük bir kısmı da çeşitli vergi ve resimlerden affedilmişti.
XVII. yüzyılda Eğin, bağ ve bahçeler arasında, 1000 kadar evli, bayındır bir yer olarak tanıtılmaktadır. XIX. yüzyılda Eğin’i ziyaret eden Moltke, şehrin yeşillikler içinde şirin bir yer olduğunu, Müslümanların tarım ve hayvancılıkla, yerli Ermenilerin ise ticaret ve sanatla uğraştıklarını, kasabadaki tezgâhlarda ince pamuklu ve ipekli dokumalar dokunduğunu, hamam takınılan, yazma ve mendillerinin meşhur olduğunu anlatır. Tanzimat’tan sonra uygulanan ekonomik sistem ve kapitülasyonlar Eğindeki bu sanayiyi öldürmüş ve belde gittikçe fakirleşmiştir. Bunun sonunda Eğin ve çevresi halkı gurbetçilik bakımından önde gelen kimseler olmuşlardır. Amerika’ya kadar dünyanın her yanında hamallık, kasaplık, bakkallık, kalfalık, sarraflık ve ticaret için dağılan Eğinliler genelde başarılı olmuşlardır. Kemaliye İlçesi, önceleri Elazığ İline bağlı iken 30.05.1926 tarih ve 877 Sayılı Kanunla Elazığ İlinden ayrılarak Malatya İline bağanmış,11.05.1938 tarih ve 3383 Sayılı Kanunla Malatya İlinden ayrılarak Erzincan İline bağlanmıştır.
Eğin İsminin Kemaliye Oluşu
1921 yılı Ağustos ayının son haftasıdır ve Yunan Ordusu, Ankara yakınlarına gelmek üzeredir. Millet Meclisi’nde tartışmalar vardır. Muhalifler, Mustafa Kemal Paşa’ya ithamlarda bulunurlar. Bu durumu öğrenen Eğinliler, Misak-ı Milli Derneğini kurarlar ve Mustafa Kemal Paşa’ya bağlılıklarını bildiren yazılar yazarlar. Orduya asker ve silah göndereceklerini ve bu arada Eğin isminin değiştirilmesi talebinde bulunurlar.
O sıralarda derneğin başkanı olan Hanifizade Ömer Lütfi Bey, Eğin isminin değiştirilmesi hususunda Mustafa Kemal’e bir telgraf çeker, Mustafa Kemal’in ikinci adı olan Kemal adının verilmesini talep eder.
Mustafa Kemal Paşa, kürsüde konuşurken eline bir kâğıt uzatılır. Paşa hemen okur, “Efendiler…” der, “Bizlere milletin güveninin kalmadığını söylüyorsunuz. Bakın şimdi aldığım bir telgrafı okuyacağım” ve gelen telgrafı okur. Bağlılık bildirgeleri mebusları bir nebze olsun rahatlatır. Mustafa Kemal Paşa, ertesi gün Hanifizade Ömer Lütfi (Arıtan)’a bir telgraf çekerek teşekkür eder, hem de Kemal isminin Eğin’e verilmesini bildirir.
Cumhuriyetin ilanını müteakip Mustafa Kemal Atatürk’ün, Kemaliye Belediye Başkanlığına hitaben çektiği cevabi telgraf ve O’nun ismine izafeten 21 Ekim 1922 tarihinde Eğin ismi Kemaliye olarak değiştirilmiştir.
Kemaliye evlerinin mimari özellikleri:
SOFA
“Aralık” adıyla biçimin ana belirleyicisi olma işlevini sürdüren sofa, odaların ve diğer mekanların doğrudan açıldığı bir geçittir. Ortak kullanım alanı olmanın ötesinde, katların dış çevre ile doğrudan ilişkisini sağlaması bakımından önem kazanır. Sofa, geleneksel evin avlu öğesini, yapı içinde oluşturma eğiliminin bir ifadesi olarak da açıklanabilir.
DİVANHANE
Kemaliye evlerinde sofanın oturma işlevli bölümü, “Divanhane” adını alır. Divanhane aynı zamanda evin, manzara ile etkin görsel ilişkisini kurduğu mekan olarak da tanımlanabilir. Yalnızca bir basamak yükseltilmiş döşemesiyle sofadan ayrılan divanhane, sofanın ardından, hatta onunla birlikte, ana kat planını örgütleyen temel mekan olarak belirlenir.
ODALAR
Mekansal biçimlendirme açısından Türk evinin temel özelliği, odayı ana birim olarak ele almasıdır. Varılmak istenen sonuç, odanın yönlendirme ve kullanımda en uygun biçimlendirilmeye kavuşturulmasıdır. Kemaliye evlerinde de bu amaca yönelik biçimlendiği kanıtlanan odalar yeme, oturma, yatma işlevlerinin tümüne cevap verebilecek nitelikte tasarlanmıştır. Sofanın iki yanında konumlanmış odalar, genellikle divanhanenin iki yanında yer alır. Aralarında işlevsel farklılık yoksa simetrik bir düzen gösterirler. Kısa kenarı uzun kenarının yaklaşık yarısı olacak boyutta biçimlenmiş odalar, kısa kenarları manzaraya doğru ve yaygın bir uygulamayla divanhane ile aynı yöne bakacak şekilde yapılmıştır.
Odanın oturma alanı (sekiüstü), sekialtına göre bir basamak yükseltilmiştir. Sekiüstünde, duvarlar boyunca yerleştirilen bir, iki ya da üç yönlü sedirler bulunur. Sedirleri sekialtı kenarında sınırlayan eleman olarak kapı tarafında korkuluk (parmakçalık), diğer tarafında ise yüklük yer alır. Yüklükler banyo yapma ve yatak-yorgan koyma yeri olarak işlev görür. Yüklük ile kapı arasındaki duvar yüzeyi ise, “çiçeklik”, “şerbetlik” adıyla anılan ahşap süslemelerle şekillendirilmiştir. Ayrıca, çiçeklik üst sınırında, kapıdan yüklüğe kadar ve oradan da pencere üst sınırına koşut, tüm mekanı dolaşan raf sistemi, köşelerde lambalık, kapı üstünde veya arkasında da şapkalık yer alır.
SERVİS MEKANLARI
Kemaliye evlerinde servis mekanları adı altında toplanabilen mutfaklar; selamlık odasına hizmet veren kahve ocağı, depolama işlevli kiler, soğukluk ve mağazalar, mevsimlik yiyeceklerin kurutulmasına yönelik dam, ailenin ihtiyacı olan hayvanları barındıran ahır, samanlık ve hela birimleri, evin mekansal örgütlenme ilkeleri doğrultusunda yapı bütünü içinde katlara dağıtılarak çözümlenmiştir. Kemaliye evlerinin günlük kullanıma ayrılan hazırlama ve pişirme mekanları olan mutfaklar, çoğunlukla ana katta sofaya bitişik ve evin manzara yönüyle ters konumdaki arka kesiminde yer alır. Model olarak odalarla uyum gösterir. Mutfağın en önemli özelliklerinden bir tanesi, kapısının diğer kapılara göre küçük olmasıdır. İçeri giren kişinin başını eğmek zorunda kalması, “nimete saygının” ifadesidir. Kemaliye evlerinde selamlık odasına hizmet olarak tasarlanan kahve ocağı, bu mekanla doğrudan ilişkili küçük bir ofis niteliğindedir. Çoğunlukla evin arka kesiminde konumlanmış olması nedeniyle dış duvarları taş olup, pencere yüzeyleri de, servis mekanı penceresi niteliğindedir. Sedir, ocak ve duvar nişleri içindeki dolaplar mekanın donanım öğeleridir. Kemaliye evlerinde depolama işlevine yönelik çeşitli mekanlara, yapı bütünü içerisinde olmak koşuluyla yer verilmiştir. Meyve, sebze, tahıl, yağ, peynir, kavurma ve uzun süreli tüketim için hazırlanan yufka ekmeklerinin bozulmadan kullanılmasını sağlayacak uygun sıcaklık ve havalandırma koşullarına sahip farklı mekanların oluşturulabilmesi için, kat alanlarının, genellikle odaların konumlandığı ön kesim dışındaki bölümleri, depolarla donatılmıştır.
Zengin ailelerin evleri ile fakir evleri arasında büyük farklılıklar yoktur. Bir farklılık sayılacaksa, “kat” sayısı ve “evlerin boyutu” bu iki evi birbirinden ayırır. Evin “direkli oda” denilen selamlık odaları, ayrı giriş ve servis mekanları ile diğer bölümlerden ayrılır. Kemaliye evlerinde tüm oturma mekanları manzaraya, bu manzaranın en güzel görüntüsü olan Fırat’a bakar. Eğimli arazideki set set yapılanma, evlerin birbirinin manzarasını kapatmasını önler. Manzaraya bakan oturma yerlerine, evin diğer yerlerine oranla daha çok pencere, vitraylı tepe pencereleri, her katta daha ileriye taşan cumbalar yer alır. Oturma mekanları arasındaki hiyerarşiyi, bu cephedeki “çıkma düzeni” ile kavramak mümkündür. Yaz boyunca oturulan ortak mekan olan “divanhane”, cephede dışarıya en fazla çıkma yapar. Onu selamlık ve odalar takip eder. Aynı cephede simetrik biçimlenme de dikkati çeker. Evlerin yapımında taş ve ahşap malzeme kullanılmıştır. “Hımış” adı verilen, arası kerpiç dolgulu ahşap dikmelerin üzeri çam tahtaları ile kaplıdır.
Ahşap kaplamaların etekleri fisto biçiminde iç ve dış bükey eğriler veya yalın oyma motiflerle bitirilmiştir. Bu ahşap kaplı cephedeki dikdörtgen pencerelerin, ahşap kapaklarındaki dövme demir açma-kapama ve sabitleştirme elemanları motiflerle bezelidir. Kapaklar kapandığında odalar yalnızca tepe pencerelerinden ışık alır. Ahşap cephe yüzeyini üstte saçak, yöreye özgü adı ile “süvüng” sınırlar. Bu saçak, aynı zamanda bir balkon korkuluğudur. Çünkü evin “rıhtım” adı verilen dere taşı kaplı düz damı, diğer adıyla “yetme”, üzerinde gezilen bir üretim alanıdır. Pestil, tarhana, dut, elma, reyhan evin en üst kısmında kurutulur. Aynı katta depolama ve yazın oturma işlevli kapalı mekanlar da bulunur ki buraya “kaçak ” denir.
Kemaliye evlerinde dikkate değer bir cephe elamanı da kapılar ve kapı tokmaklarıdır. Bu tokmaklar iki türlüdür. Biri erkekler içindir ve vurulduğunda kalın ses çıkarır. İnce ses verenini ise kadınlar kullanır.
Kemaliye evleri, mimarisinde yerel kültür öğeleri barındıran ancak plan örgütlenmesi, kütle düzeni ve strüktür özellikleri ile, Osmanlı döneminin geliştirdiği kentsel konut geleneğinin özgün örnekleri arasında yer alır.
Kısa adı ÇEKÜL olan, Çevre ve Kültür Değerlerini Koruma ve Tanıtma Vakfı’nın “7 Bölge 7 Kent” projesi kapsamında yer alan Kemaliye, doğal-tarihsel ve kültürel özelliklerinin yanı sıra özgün mimari dokusuyla da Dünya Mirası Tarihi Değerlerden biri olmak üzere UNESCO’ya aday gösterilmiştir.
Mutlaka görülmesi gereken bu sivil mimari örnekleri, bütün özellikleri ile geçmişin parlak sayfalarını anımsatan, Anadolu kültürünün gözler önüne serildiği en açık örneklerdendir.
Kuzeyde İliç, doğuda Çemişgezek (Tunceli), batıda Divriği(Sivas), güneyde Arapgir (Malatya) ve Ağın(Elazığ) İlçeleriyle çevrilmiş olup, yüzölçümü yaklaşık 1168 kilometrekaredir.
İlçe arazisi Kuzeybatı-Güneydoğu yönlerinde ilçeyi ikiye ayırarak akan Karasu(Fırat) Nehrinin Keban Baraj Gölüne kavuştuğu bölgede, Munzur, Palandöken, Çaldağ, Harmancık ve Sarıçiçek Dağları ile çevrilmiş olan engebeli araziden oluşmaktadır. 900 m. rakımda bulunmaktadır.
Karanlık Kanyon’da sudan yüksekliğin 480 m olduğu ve karşılıklı iki yaka arasındaki mesafenin 500 m’ye ulaştığı iki noktadan gerilmiş çelik halattan, Fırat içerisindeki küçük bir kara parçasına atlamak suretiyle gerçekleştirilen Base-jump gösterisi izleyenlerin adeta nefeslerini tutarak seyrettikleri görsel bir şölendir.
Diğer yandan şenlikler kapsamında Türkiye Bisiklet Federasyonu organizasyonunda yarışmacılar için zorlu güzergâhların bulunduğu dağ bisikleti yarışları; Türkiye Dağcılık Federasyonu bünyesinde dağcılık ve kaya tırmanışı eğitimleri; durgun su sporlarından kano ve bot yarışları; microlight, paramotor ve yamaç paraşütü gibi havacılık aktiviteleri; izci kampı, ata sporu cirit ve başta Sarıçiçek Yaylası olmak üzere yaylalarda off-road ve enduro motor kullanıcıları için görkemli güzergâhlarda sıra dışı maceralı yolculuklar, tarihi ipek yolunda at safari, fotosafari ve daha pek çok etkinlik hafta boyunca gerçekleştirilen aktiviteler arasındadır. Bu heyecan ve macerayı doyasıya yaşamak istiyorsanız sizi de Kemaliye’ye bekliyoruz.
İlçe, coğrafi yapısının tarıma müsait olmaması nedeniyle el sanatları ve ticaret fevkalâde bir gelişme göstermişti. Özellikle dokumacılık, dericilik, kuyumculuk, halıcılık ve ayakkabıcılıkta büyük ilerlemeler sağlanmış olmasına rağmen, Cumhuriyet kurulduktan sonra demiryolu ve karayolu ağının gelişmesi ve el sanatlarının makineleşmesi ekonomik durumun sürekli gerilemesine neden olmuştur. Bu da göçlere neden teşkil etmiştir. Ancak bununla birlikte yaklaşık 400 yıldır İstanbul’la ilişkisi devam eden İlçemiz halkının İstanbul’da hemen hemen hepsinin gayrimenkulü bulunmakta, bu gayrimenkulleriyle geçimlerini temin etmektedirler.
Kemaliye, 30 Ekim 1987 yılında büyük bir yangın yaşamış, bu yangında 169 işyeri, depo, ardiye, ambar yanmış olup, ticari hayatı felç etmiştir. Belediye ve Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı tarafından prefabrik barakalar temin edilmiş ticari hayat 1993 yılına kadar bu barakalar da sürdürülmüştür. Bu arada Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve varlıklı hemşerilerimiz sayesinde inşaatına başlatılan 87 dükkân 1994 yılında bitirilerek hak sahiplerine teslim edilmiştir.
İlçe, dağlık olması nedeniyle, ekilebilir arazisi çok azdır. Yaklaşık 11076 hektar ekilebilir arazisi bulunmaktadır. İlçemizin Çit ve Dutluca köylerinde civar İllerin pazarına hitap eden sebzecilik yapılmaktadır. Diğer köylerimizde de iç tüketime yönelik dut, ceviz, badem üretimi yapılmaktadır. Ayrıca ilçenin dört bir yanını kuşatan zengin floraya sahip 850-3000 metre rakımlı Munzur ve Sarıçiçek dağlarında ve yaylalarında arıcılık yapılmakta, 5000 civarında arılı kovan bulunmaktadır. Yılda ortalama 50 ton yüksek kaliteli çiçek balı üretilmektedir.
Kemaliye, sınırları içerisinde ki büyük ve verimli yaylalar da yaklaşık 55.000 adet küçükbaş hayvanla, yılda 250 ton civarında peynir üretimi yapılmaktadır.
İlçe, Keban Barajı göllenme sahasında ve dağlardan gelen tertemiz su kaynaklarında yıllık ortalama 1000 ton alabalık üretimi ve tatlı su balıkçılığı yapılmaktadır.
Son dönemlerde Kemaliye’de gelişen turizm potansiyeline paralel olarak bir turizm ekonomisi gelişmekte ve buna bağlı olarak hizmet sektöründe gelişmeler yaşanmaktadır.
Erzincan-Elazığ-Malatya’dan Kemaliye’ye her gün servis imkanı mevcuttur. Bu servisler sabah saat 06.00’da Kemaliye’den bu üç ile, saat 16.00’da ise bu üç ilden Kemaliye’ye hareket etmektedir.